Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri
Kız Kulesi’ne yakından bakan Salacak, Istanbul’u şöyle bir seyre dalıp da nasıl bir güzelliği görmezden geldiğimizi hatırlatan Çamlıca ve asırlardır yaşanmış Istanbul kültürünün sokağına, caddesine sindiği Üsküdar…
Avrupa yakasından Üsküdar’a geçerken Mihrimah Sultan olanca zarafetiyle karşılar sizi.
Hemen önündeki III. Ahmet Çeşmesi, biraz ilersindeki Valide-i Atik Camii Osmanlı’nın nakış nakış işlediği mutena bir semte “hoşgeldiniz” der gibi buyur eder misafirlerini…
Şehrin en önemli manevi kutuplarından birine de ev sahipliği yapan Üsküdar’da Aziz Mahmud Hüdayi Hazretlerinin dergahı ve türbesi bu anlamda önemli bir ziyaretgah olarak hem Istanbulluların, hem de bu şehre ilk kez yolu düşenlerin mutlaka arayıp buldukları bir hacet kapısıdır.
Zira Üftade Hazretlerinin talebesi olarak Hak aşıkları kervanına katılan Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri yaşayışıyla nefs terbiyesi ve tezkiyesi yolunda en bilinen örneklerin başında gelir.
Osmanlı dönemi Istanbul velilerinin büyüklerinden Aziz Mahmud Hüdayi, Cüneyd-i Bağdadi Hazretlerinin neslinden olup, Hz. Peygamber’in (s.a.v) soyundandır.
Koçhisar’da doğmuş, çocukluğu Sivrihisar’da geçmiştir.
İlmini ilerletmek için Istanbul’a gelen Aziz Mahmud Hüdayi, Küçük Ayasofya Medresesi’nde tahsiline devam eder. Hocalarından Nazırzade Ramazan Efendi, ona hususi bir itina gösterir.
Mahmud Hüdayi genç yaşta; tefsir, hadis, fıkıh ve zamanın fen ilimlerinde büyük bir alim olur. Hocası Nazırzade onu yanına yardımcı olarak alır.
Mahmud Hüdayi bir taraftan hocası Ramazan Efendi’ye yardım ederken diğer yandan da tasavvuf yolunda ilerlemeye çalışır.
“Padişahlar arkandan yürüsün”
Bir asra yakın ömür süren Aziz Mahmud Hüdayi, hocası Üftade Hazretlerinin “Padişahlar arkandan yürüsün” duasının yerine geldiğini gören, sekiz padişah devrini yaşamış bir gönül sultanıdır.
Devrin padişahları da ona hürmette kusur etmezler. III.Murad Han, III.Mehmed Han, I.Ahmed Han, II.Osman Han ve IV. Murad Han’a nasihatlerde bulunur. Murad Han’a saltanat kılıcını kuşatır. Ayrıca I.Ahmed Han, Aziz Mahmud Hüdayi’nin talebesi olma şerefine de nail olur.
Zaman zaman padişahların davetlisi olarak saraya gidip, onlarla sohbetlerde bulunur.
“Türbemize gelip Fatiha okuyanlar bizimdir”
Osmanlı’nın, yükseliş döneminden yavaş yavaş duraklama devrine geçiş yaptığı bir devirde yaşayan Hüdayi Hazretleri, devrin sultanlarının adil, gayretli ve maneviyat bakımından zinde olmaları için himmet gösterirken bir takım kargaşadan bunalan halkın gönül yaralarını adeta uzman bir hekim gibi sarmıştır. Bundan dolayı bir çok kişi, onun sohbet, irşad ve hizmet sofrasına koşarak ferahlar; dergahı, saadet ve gönül mekanı olur.
Aziz Mahmud Hüdayi Hazretlerinin, Sultan I. Ahmed Han’ın “Efendim! Seyyid Abdülkadir Geylani Hazretlerinin, kıyamet günü talebelerine ve pek çok günahkar mümine şefaat edeceği hakkında rivayetler var. Acaba zat-ı alinizin bizlere bir vaadiniz ve müjdeniz yok mudur?” sorusu üzerine yaptığı şu duası bir vasiyetname gibi asırlar boyunca sevenleri tarafından dilden dile söylenir:
“Ya Rabbi! Kıyamete kadar bizim yolumuzda bulunanlar, bizi sevenler ve ömründe bir kere türbemize gelip ruhumuza Fatiha okuyanlar bizimdir.
Bize mensup olanlar, denizde boğulmasınlar, ahir ömürlerinde fakirlik görmesinler, imanlarını kurtarmadıkça ölmesinler, öleceklerini bilsinler ve haber versinler ve de ölümleri denizde boğularak olmasın…”
Hak yolunun gönül ehli sultanlarından Aziz Mahmud Hüdayi, 16 Ekim 1628 tarihinde; ardında pek çok eser ve vakıf bırakarak rahmet-i Rahman’a yürür.
Gülcan TEZCAN