Açtan anlamaktır Ramazan…
En huzurlu sofraların, en telaşeli iftar ve sahurların hatıraları canlanır zihinlerde.
Dedeler, nineler, babalar, anneler ve ilk sahura kalkışlar…
Evlerde tatlı bir telaş başlar, daha üç ayların ilki Recep ayından itibaren. Ruhumuza çöken ağırlıkları atıp yeniden bir silkinişle Ramazan hazırlıklarına girişiriz. Evlerimizi düzenlemenin yanı sıra, bedenimizi, ruhumuzu hepsinden önemlisi gönlümüzü hazırlarız Rahman’ın, gök kapılarını açıp da rahmet ve bereketini yağdıracağı Ramazan-ı Şerif’e. Mahyalarla, kandillerle ” Hoşgeldin Ya Şehr-i Ramazan” diyerek…
Bir kudsi hadiste Allah (c.c) “Ademoğlunun her ameli kendi içindir. Oruç ise müstesnadır. Onun mükafatını ben veririm.”, buyuruyor.
Bedenler ibadetle kutsi bir yola girerken mübarek günler çabucak geçiverir. “Nasıl geçti bir ay” diyerek şaşırır insan. Bir de bakarsınız bayram gelip çatmış. “Bir dahaki Ramazan nasip olur mu acaba?” sorusu eşliğinde, bu mübarek ay özleniverir hemen. Çabuk gitmesine üzülürken, gelen bayramla seviniriz.
Bayram namazıyla ruhlar yeniden birliğe erer.Vahdet özlemini giderir, tekbirle vecde erişir. Efendimiz’e getirilen salavatlarla muhabbetler tazelenir. Camiler hıncahınç dolarken taşlar bile ayrı bir alemdedir. Yahya Kemal şiirinde buna değinirken adeta mermer sütunları dile getirir:
“Ulu mabed! Seni ancak bu sabah anlıyorum;
Ben de bir varisin olmakla bugün mağrurum…”
Rahime YILMAZ