Osmanlı’nın Siyah İncisi Kahve

Tem 9, 2015 by

Rivayetlere göre Veysel Karani (k.s) develerini otlattığı bir gün, etrafına mis kokular saçan beyaz çiçekli bir bitkiyle karşılaşır.

Bir müddet sonra beyaz çiçekler, oval şeklinde çekirdeği olan bir meyveye dönüşür. Yeşil yaprakların arasında siyah bir inci gibi görünen taneler, tadına bakmak istediğinde Üveys’e çok acı gelir fakat o gönülden bir teslimiyetle “Allah her bir nimeti bir fayda için yaratmıştır” der ve dalından koparıp kor ateşin üzerine bırakır.

Ateşte kavrulunca acılığı giden taneler, etrafına mis gibi bir koku saçar.

İnsanı mest eden bu güzel kokulu meyvenin tadına tekrar bakmak isteyen Veysel Karani, doyumsuz lezzetinin yanı sıra aklına berraklık verdiğini de hisseder.

Çiğnerken büyük keyif duyduğu bu bitki için “Mademki yiyeni keyiflendiriyor o zaman bunun adı ‘keyfe’ olmalıdır” der. Veysel Karani’ye istinat edilen bu efsaneden sonra “keyfe” sözcüğünün zamanla yerini kahveye bıraktığı söylenir.

Anavatanı hakkında pek çok farklı rivayet olmakla birlikte kahve, yaygın görüşe göre Hindistan’dan başladığı yolculuğuna, Yemen ve Arabistan’da devam eder ve sonunda Anadolu insanıyla buluşur.

Osmanlı’nın engin mutfak kültürü içinde önemli bir yer bulur kendine.

Osmanlı’nın misafire hürmet anlayışından kahve de nasibini alır.

Fincanlar elden ele dolaşırken, kahveler gönülden gönüle yol bulur.

İçenlere “Gönül ne kahve ister ne kahvehane / Gönül bir dost ister kahve bahane” dedirtir.

Hem pişirilişi hem de sunumundaki zarafet nedeniyle dünyanın dört bir yanında adına Türk kahvesi dedirtir.

Kadriye BAYRAKTAR

Bunu beğendiniz mi? O halde paylaşın:

Related Posts

Share This

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.