Ramazan Geldi Hoşgeldi!
Ramazan günlerinde birbirlerine rastlayanların, birbirlerine sordukları soru aynıydı;” Ramazanla nasılsın?” Bu soruya çeşit çeşit cevap verilirdi.
Kimisi günlük olayları anlatırdı. Mesela namaza durmuş da bitirdikten sonra abdestsiz olduğunu hatırlamış. Yahut camide mukabele dinlerken uyumuş da lastiklerini çalmışlar.
Kimisi, mütevekkil bir tavırla “İki gözüm Rabbim derdi, sabrını veriyor, zaten duyulmaz ki, bir gelir, bir gider mübarek!” Bu cevap, çok defa yaz ramazanlarına, uzun günlere ait bir cevaptı.
Ramazanın on beşinden sonra iftar başlardı. Öyle konaklar vardı ki kapıları, ardına kadar açılırdı. Yemekten sonra da diş kirası denen, az çok bir para ile çıkılırdı bu konaklardan. İftardan sonra sade kahveler, derken teravih. Teravihi hatimle kıldıran imamlar vardı. Cemaat birinci secdeden kalkmadan ikinci rekatı bitiren imamlar vardı. Teravih namazı 33 rekat idi ama süresi, namazı kıldıran imamın çevikliğine bağlı idi.
Bazı imamlar, yarım saat içinde kıldırırlardı ki, böyle imamlara “Torpido imam” denilirdi. O zamanlar uçaklar, hele jet uçaklar bilinmediği için bu isim verilmişti. Bir savaş gemisi olan torpidolar, o zamanlar en hızlı giden araçlardı. Büyük konaklara imamlar tutulur, teravih, konağın salonunda kılınırdı. Bu da ramazanın bir başka şerefiydi.
Teravihten çıkıldıktan sonra herkese, meşrebince bir seyran vardı.
Kimisi mahya seyrederdi. Gerçekten de bu, zevkine doyum olmaz bir seyirdi. Usta mahyacılar, ramazanın on beş gecesi, iki minarenin arasını kandillerden yazılarla bezerlerdi.
İlk günlerde “Merhaba”, “Hoş geldin”, derken ayetler, hadisler. On beşinden sonra resim başlardı. Gül, karanfil lale…
Mahya seyretmeyenler, yahut seyrine doyanlar. Karagöz’e, orta oyununa, meddaha, o zaman modern sayılan kuklaya giderlerdi. Bu alemler sahura kadar sürer, sahur vakti evlere gidilir, hazır sofraya oturulurdu.
Ramazanın on beşine kadar yokuş, on beşinden sonra iniş denirdi. İftar vermeler, iftara gidişler, bu gece ne yapalım, sahura ne hazırlayalım gibi kaygılar, yirmi bir, yirmi yedi. Derken hatim.
Bu arada Eyüp Sultan’da iftar, herhangi bir dergaha gidiş, yahut Hırka-i Saadet ziyareti. Nihayet arife gelir çatardı. Mahyacı, o gece ya “El-firak” yazardı, ya “El-veda” yahut da bir top arabası resmi yapardı, namludan çıkmış mermiyi de kırmızı kandille gösterirdi, ay da biterdi.
Abdülbaki Gölpınarlı