Yeni Bir Spor Dalı: Anne Babalık
Anne tedirgin. Çocuğunu bir kurstan ötekine, bale dersinden binicilik dersine koşuşturuyor. Yetmiyor, özel öğretmenlerden evde ders aldırıyor. Bunu yapmak zorunda hissediyor kendini, çünkü kendisiyle benzeri konumlarda olan hemcinsleri böyle yapıyor.
Bir başkası, dostlarının önünde henüz dört yaşında olan çocuğunun zihinsel becerilerini görücüye çıkarıyor. Çocuğunun bu yaşta aritmetik işlemleri yapabilmesiyle övünüyor. Bu yetenekte elbette kendi emeklerinin payı var, takdir edilsin istiyor. Değil mi çocuğu için işinden ayrıldı, bunun yarattığı bir fark olmalı ve bu fark başkalarınca da görülmeli.
Bir başka anne, kimse çocuğunu okşamasın, öpmesin istiyor. Babaannesi bile ona fazla yakınlaşsa rahatsızlık duyuyor. Kimden hangi mikrobun geçeceğini bilemeyeceği için çocuğunu insanlardan yalıtarak korumak istiyor.
Rekabetçi, yorucu, rakiplerinizi her an kollamanızı gerektiren, insana durup dinlenme şansı vermeyen yeni bir spor dalı: Anne babalık!
Anne babalık tarzımız kimileyin kendi endişe ve kafa karışıklığımızı, kimileyin de zamanın kültürel iklimini yansıtır.
Tanınma arzusu kendisine uygun bir çıkış bulamadığında, insanlar kendilerini çocukları üzerinden geçerli kılmak istiyor.
Tuhaf olan şu ki, orta ve üst gelir katmanlarında yer alan ailelerin bu çocuk kutsaması, evin dış kapsamında sona erer. Kendi çocukları konusunda kılı kırk yaran anne babalar, başkalarının çocukları söz konusu olduğunda vurdumduymaz kesiliverir. Sadece kendi çocuklarına yatırım yapar, diğer çocukları görmez ve işitmezler.
Çocuğu sürekli bir dikkatin odağında tutmak, ona iyilik etmek anlamına gelmiyor.
Daima bir dikkatle büyüyen çocuklar sorunlarla tek başlarına yüzleşmek, dünyayı tek başlarına keşfetmek, yalnız başlarına oynamak istemeyebilirler. İleride ilgi odağı olmadıkları durumlarda zorluk yaşayabilirler.
‘Aşırı ‘ anne babalıktan, çocuğun boş zamanını tıka basa doldurmaktan kaçınmak lazım. Anlayacağınız, gerektiğinde çocuğun yanında olmak ama bazen de ona gölge etmemek gerekir!
Sportmen anne babalara duyurulur.
Kaynak: Kemal Sayar, Hayat Teselli Bulmaktır, s.122