İz Bırakan Anılar
Bir zamanların o kahverengi, barok tarzı, el oymalı
koltuk takımlarını hatırlarsınız belki.
Bir fotoğrafımı buldum o koltuklarda.
Ortada mermer bir masa ve duvarı kaplayan bir büfe takımı vardır.
Bir bölümü camlı, içi bardak dolu.
Orta bölümünde televizyon, altında tabakların, örtülerin olduğu
minik çekmeceler ve dolaplar.
Babaannemin büfesinde en solda, kapağını çekerek açabildiğiniz
bir göz vardı, içi kitaplarla doluydu.
Kur’an-ı Kerim, cüzler, peygamberler tarihi, kıssalar, dua kitapları,
dini hikayeler… Bazen erken uyandığımda, soba yakılıp kahvaltı hazır olana kadar
yatakta okumak için oradan kitap alırdım.
Hiç unutmuyorum bir gün ‘Şeytanın Hileleri’ adında
incecik minik bir kitap alıp okumuştum.
Temizliğin öneminden bahsediliyordu.
Tırnaklarımızı düzenli olarak kesmezsek içinde pisliklerin birikeceği,
kitabın adından da anlayacağınız üzere bu durum şeytanla ilişkilendirilip
neler olabileceği anlatılıyordu.
Bugün anne babalar çocuklarına öyle bir kitap okumazlar diye düşünüyorum
hele hele yalnız başlarına okumalarına asla izin vermezler.
Ben okuduğumda ilkokul ya da ortaokul başlarındaydım.
Hiç korkmamıştım. Şeytanı az çok tanıyordum. O zamanlar bizim pedagojik
gelişimimize sıra gelene kadar ooooo bir sürü gündem vardı.
Öyle çok da şey değildi yani. 🙂
Şeytan ne demek, melek ne demek çatır çutur anlatırlardı,
biz de öyle gelişine kabul ederdik. Ayağımızı denk alırdık.
Şimdi asla aklımdan çıkmaz mesela tırnaklarımın arası pis olursa
neler olabileceği. 🙂
Böyle bir şeye fırsat verir miyim hiç?
Tövbe bismillah, asla!