HAYATLA ARAMDAKİ OMBUDSMANA…
Sabah, tombiş elin yanağının altında, oğlumun odasındaki yer yatağında uyurken seni seyrettim. Takma dişlerin olmadığında çökük ve somurtmuş duran çehrendeki çocuksuluk, uykuda ne kadar da masum duruyor.
Sen benim doğurmadığım küçük kızımsın, anne!..
Yaşıtlarım fink atarken, on iki yaşımda beni mutfağına çırak yaptığında, her salı camları ve halıları sildirdiğinde, tüp gaz ve margarin kuyruğuna yolladığında ne kadar kızardım sana!
Hele bayramlarda ve kabul günlerinde, evin “hizmetlisi” olarak getirip götürdüğüm ikramlar, yıkanıp ağartılan perdeler, aklayıp pakladığım banyolar aklıma gelince ne kadar darılırdım sana! Bilemezdim bunların beni “bilen” yapacağını.
Pazen perdeli bir göz eve razı olup bir pilotla evlenmek için gözyaşı döktüğümde, gönül yaramı anlamadın diye de küsmüştüm sana. Prensestim gözünde, Kral Fahd’ı bile layık bulmadığın.
Yaram kabuk tuttuğunda anladım ne demek istediğini. O boyun eğen kalbinden, ben dara düştüğümde demir pençelerini çıkardın. Beni sıkan ne varsa hayatla kavgamda, uzlaştırıcı oldun, kaynaştırıcı oldun.
Bugün, en umutsuz anımda bile, yüreğimde çırpınan minik bir umut kuşunun kanat sesleri varsa hâlâ; senin bana öğrettiğin “yaşamı geldiği gibi yaşamaktan korkmama” sayesindedir.
İnsanlar beni çok kırdı anne!
Bir insanı eriten en kötü duygunun kin olduğunu öğrettiğinden ve beni koşulsuz affettiğinden oldu bunlar! Bu yüzden bilgisayarını benden esirgeyen müdürüme kızamadım. Bu yüzden hiçbir şeyim kalmadığında avucumda, kimseyi suçlamadan her şeye baştan başlayabildim kaç kez!..
“Yaş almanın” büyümek olmadığını, çok dostun “zenginlik” olduğunu, hoşgörünün ezilmek demek olmadığını yüreğimin anayasası hâline getiren de sensin.
Bunun için öğrenciliğimde lokantada çalışırken de yüreğim kocamandı, en iyi spiker ödülünü aldığımda da.
Dikiş öğreninceye kadar kumaşlarını mahvettiğim için, ergenlik çağımda “ben kimim” bunalımında çok kaldığım için, emeğimin karşılığını alamadığımı düşünüp aksileştiğim için, “Çocuğumu iyi yetiştiriyor muyum?” kaygılarımla seni bunalttığım için, bacağım tutmayıp yatağa çakıldığımda seni canından bezdirdiğim için, senin kadar güçlü ve kabullenici olamadığım için beni affeder misin?
Beni, hayatın güzel olduğuna ve olacağına ikna etmeye çalıştığın için sana teşekkür etsem çok yavan kalacak biliyorum!
“Bilge ölürsem mutlu olacağım,” derim ya hep anacığım, bil ki öğrettiklerinle bilge öleceğim. Deterjandan kıtır kıtır olmuş mübarek ellerini yanağıma koyup gözlerimi kapadığımda huzur doluyorum.
Analar günün kutlu olsun anacığım!..
Ayşenur Yazıcı’nın Ekmek Arası Hayat adlı kitabından alıntıdır… Mailiniz ve bu hoş yazı için teşekkürler Ayşenur Hanım!